Ülkemizde hem enflasyonu küresel anlamda benzeri görülmemiÅŸ yüksek bir oranda yaşıyoruz hem de hayat pahalılığını en ÅŸiddetli ÅŸekliyle hissediyoruz.
Ancak yine de ikisinin aynı ÅŸey olmadığını biliyoruz. Enflasyon, mal ve hizmetlere ait fiyat düzeyinin artış göstermesi sonucu alım gücünde meydana gelen azalmadır. Hayat pahalılığı ise elde edilen gelirin aynı mal ve hizmetleri satın almaya yetmemesidir. Biraz daha açalım; enflasyon belli bir seviyeye kadar çıktıktan sonra iktisat bilimine uygun tedbirler alınması durumunda normal seviyelere inebilir. Ancak enflasyon düÅŸmeye baÅŸlasa bile fiyat artışlarını çok geriden takip eden ücret artışları sebebiyle hayat pahalılığı halkın gündeminden düÅŸmeyebilir. GeçtiÄŸimiz haftalarda verdiÄŸim bir örneÄŸi tekrar edeyim. Fiyatı 500 liradan 1000 liraya çıkmış olan bir ürün sepeti (yüzde yüz zamlı) o seviyede 6 ay hareketsiz kalsa bile geliri yüzde 50 artmayan vatandaÅŸ hayat pahalılığını yaÅŸamayı sürdürür. Gerçi enflasyon için hiçbir zaman böyle olumlu bir ihtimal söz konusu deÄŸildir ama hayat pahalılığından kurtuluÅŸun ne kadar zor olduÄŸunu göstermek için bu uç örneÄŸi vermek zorunda kaldım. Bizim gibi ülkelerde yüksek enflasyon tahribatı yapar, hasarın büyüklüÄŸüne göre de acısı sonra çıkar. İşte o acının adıdır hayat pahalılığı…
Peki enflasyon ile birlikte hayat pahalılığını yaÅŸamayan ülke var mı?
Çok var. Enflasyonu bizimle kıyaslanamayacak kadar düÅŸük yaÅŸayan ülkeler bile alım gücünü yükseltecek kararları zamanında almaktalar.
ÖrneÄŸin, Almanya’da Mayıs ayı yıllık enflasyonu beklentilerin üzerinde artış göstererek yüzde 7,9’a çıkınca; meclis harekete geçti ve ülkede saatlik asgari ücreti 9,82 eurodantemmuz ayından itibaren 10,43 euroya, ekim ayından itibaren de 12 euroya çıkaran yasa tasarısını kabul etti. Gelirdeki artış oranı yüzde 22 ile enflasyonun çok üzerindedir ve hem alım gücünün artırıldığına hem de geçmiÅŸ aylardaki kaybın fazla fazla telafi edildiÄŸine iÅŸarettir.
Bizde ise Hazine adına en yetkili ağızdan; “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çarklar dönüyor.” sözünü duyduk. Bugünkü konumuzu açıklamaya yardım eden en isabetli ve samimi tespit budur. Dar gelirliden alıp zengine veren ve gelir dağılımını bozan sistem sebebiyle; büyümenin nimetlerinden hakkını alamayan kitlelerin kronik hastalığı olmuÅŸtur hayat pahalılığı…
Dolayısıyla, ‘dar gelirli’ sınırını doÄŸru çizmek gerekiyor. Tanımı en basit ÅŸekliyle; ‘geliri, zorunlu giderlerini karşılamakta yetersiz kalan kimse’dir.
Bugün bu tanıma nüfusun en az yüzde 70’i giriyor. Hatta giyim, beyaz eÅŸya, televizyon, telefon, mobilya, eÄŸlence, yılda 1 hafta tatil, ayda 2 defa dışarda yemek gibi harcamaların birkaçını ertelemek zorunda kalanları da ilave edersek bu oran daha da artar. Kısaca, artık dar gelirli dediÄŸimiz, o kadar da dar çerçevede tanımlanabilecek bir harcama grubu olmaktan çıkmıştır.
Türk-İş araÅŸtırmasına göre; 4 kiÅŸilik bir ailenin açlık sınırı 6018 TL’ye, yoksulluk sınırıise 19602 TL’ye yükselmiÅŸtir. Çalışanların yarısı 4250 TL asgari ücretle açlık sınırının altındadır. Peki asgari ücretin 2 bin lira üzerinde geliri olan iÅŸçiyi bu sınırı geçmiÅŸ mi sayacağız? Elbette hayır…
Memur, emekli, öÄŸrenci, küçük esnaf, çiftçi ve hatta çarkları zor döndüren orta ölçekli iÅŸletme sahipleri ve orta kademe yöneticileri de yukardaki tanıma dahil olmuÅŸlardır. Nitekim Tüketici Hakları DerneÄŸi (THD) BaÅŸkanı Turhan Çakar, Türkiye’de 25,5 milyonkiÅŸinin açlık sınırının, 51 milyon vatandaşın da yoksulluk sınırının altında yaÅŸam mücadelesi verdiÄŸini bildiriyor.
THD’nin yaptığı araÅŸtırma sonuçlarına göre, ülke nüfusunun yüzde 90’ına denk gelen 76,5 milyondan fazla tüketici zorlanarak yaÅŸamını sürdürüyor.
Åžimdi tüketici çoÄŸunluÄŸunun durumu böyleyken piramidin sivri ucuna da bakmanın yararlı olacağını zannediyorum.
Türk Sanayici ve İş İnsanları DerneÄŸi (TÜSİAD) BaÅŸkanı Orhan Turan geçen haftaki bir konuÅŸmasında; “Enflasyonla mücadelenin temel öncelik olduÄŸu ve bunun için gerekirse büyümeden taviz verilebileceÄŸi bir döneme girildiÄŸini” belirtmiÅŸ. İlginç mi? DeÄŸil, son derece tüccarca bir görüÅŸ…
İşte sebepleri:
Böyle bir küresel ortamda; faizi sadece kağıt üzerinde düÅŸük tutmak, sözde düÅŸük faizin bütün olumsuzluklarını (kur ve enflasyon artışı) ekonomiye yaÅŸatacağı gibi piyasada düÅŸürülemeyen yüksek faiz maliyeti de sorun olmaya devam eder.
Sonuç olarak; alım gücünü zayıflatan, paranın deÄŸerini düÅŸüren, iÅŸsizliÄŸi artıran enflasyon orta vadede sadece hayat pahalılığını kalıcı yapmakla kalmaz, yatırımcıyı da yatırım yapmaktan soÄŸutur.
TÜSİAD’ın bu gerçekleri görmesi kıymetlidir ama açıklamak zorunda kalmaları da alınacak tedbirler konusunda fazla zaman kalmadığına iÅŸarettir.
Ercüment Tunçalp
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nde 14 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.