Yazıya baÅŸlarken büyüme rakamları geldi. Türkiye ekonomisinin ilk çeyrekte açıklanan yıllık bazda yüzde 7,3 büyümesi ile eÅŸ zamanlı olarak alım gücünün düÅŸtüÄŸünden bahsetmek çeliÅŸki gibi gözükebilir. Dolayısıyla önce bu durumu netleÅŸtirmekte fayda vardır.
TÜİK açıklamasında, bir önceki çeyreÄŸe göre büyüme yüzde 1,2 ile yavaÅŸlamaya iÅŸaret ediyor ve özel tüketimde yüzde 2’lik daralma dikkat çekiyor. Ayrıca ücretlerin milli gelirdeki payı 4 puan azalmış bulunuyor. Dolar cinsinden GSYH ise, 2021 ilk çeyreÄŸinde 188,6 milyar dolariken, bu sene 179,8 milyar dolara gerilemiÅŸ oluyor. Yani dolar cinsinden büyüme oranı da eksi yüzde 4,7 çıkıyor.
En yüksek büyüme, önceki dönemlerde pandemi nedeni ile sınırlanan hizmetler sektöründeyüzde 14,9 olarak gerçekleÅŸiyor. GörüldüÄŸü gibi her ÅŸey ayrıntılarda gizli. İşin özeti; büyümeye raÄŸmen ücretlerin GSYH içindeki payının azalması ve cari açıkla büyümenin riskleri artırmış olmasıdır.
Geçen hafta içinde açıklanan İstanbul Sanayi Odası’nın ‘500 Büyük Sanayi KuruluÅŸu AraÅŸtırması’nın 2021 sonuçlarına göre de üretimden net satışlar yüzde 73,8 artarken, faaliyet kârı da yüzde 139 gibi rekor artış kaydetmiÅŸtir. Kazanan ve kaybeden tarafları bu ÅŸekilde açıkladıktan sonra esas konumuza dönebiliriz.
DüÅŸen alım gücünün en somut neticesi kalite seviyelerindeki kayıplardır. Önceki yazılarımdan birinde; üretim bölgelerinde 50 sene önce teÅŸkilatlanmış bir perakendecinin ÅŸubelerine ceviz büyüklüÄŸünde Amasya elma gönderdiÄŸinden bahsetmiÅŸtim. Tahminim; eskiden talep görmeyen bu tarz ürünlere, bugün düÅŸen alım gücü sebebiyle talep geleceÄŸiöngörülmüÅŸ olabilirdi. Neyse ki yazının yayımlanmasını takiben elmanın kalibrajı biraz daha normal standartlara yaklaÅŸmaya baÅŸlamıştır.
Sızma zeytinyağındaki hilenin artık sıradan hale geldiÄŸini ve satıcıların bunu umursamadığını yazmıştım, aynen devam ediyor. Sızma zeytinyağı sıkılmış meyve suyudur. İçine dışardan bir ilave yapılamaz. Standartlar bunu zorunlu kılıyor. Piyasadaki çok az marka bu standarda uyuyor. GeçtiÄŸimiz günlerde sektör içinden bir arkadaşım, “Bu konuya neden bu kadar takılıyorsun, saÄŸlığı tehdit etmedikten sonra diÄŸer ucuz yaÄŸlardan biraz karışsa ne olur?” diye sordu.
İşte alım gücü korunamıyorsa, kalite seviyesini alım gücüne yaklaÅŸtıran yeni anlayış budur!
Çam balı kolay kolay kristalleÅŸmez. Ancak piyasa bu tarz ürünlerle doludur. Böylece kavanoz içindeki çam balı oranı da meslek sırrı olarak kalacaktır.
Süt ürünlerindeki hile çeÅŸitlerini sıralamaya kalksak sayfalar yetmez. O konuyu birkaç yazı serisi halinde daha sonra ele almayı uygun buluyorum.
Kalite kaybı sadece gıda ürünlerinde mi yaÅŸanıyor?
Söz konusu eÄŸilim hazır giyimden ayakkabıya, elektronikten teknolojiye kadar birçok alanda kendini gösteriyor. Ayakkabı sektör temsilcilerinin aÄŸzından;
“Daha önce birinci kalite deri ve kösele taban kullanılırdı. Haliyle bunların da fiyatı yüksek olurdu. Åžimdi o kalitede ürünler tüketicinin alım gücünü aÅŸtığı için maliyet düÅŸürecek girdilere yönelim arttı. İkinci kalite deri ve plastik taban gibi daha alt kalite girdiler kullanılmaya baÅŸlandı” açıklamalarını duyuyoruz.
Outlet AVM’lere ilginin her geçen gün daha fazla artması da sadece fiyat odaklıdır. Bazı yetkililerin küresel anlamda yurt dışı ile benzerlik kurması çok doÄŸru deÄŸildir. Zira ne ABD’deki ne de Avrupa’daki ‘Outlet’ konsepti ile bizdekiler arasında bir benzerlik yoktur. En önemli fark ülkemizde bulunan bu formattaki maÄŸazaların çoÄŸu için özel üretim yapılmasıdır. Yurt dışında ise bilinen markaların farklı sezona ait, seri sonu, stok fazlası ve normal maÄŸazalara gönderilemeyen kusurlu, defolu ürünlerin ‘fabrika satış ÅŸubesi’ tanımı ile ve de kalitenin devamını garanti eden anlayışla rafa taşınmasıdır. Dolayısıyla hedef kitleleri de daha geniÅŸtir. Yabancı turisti çeken, orta gelir grubunu dışlamayan, sadece modayı günü gününe takip eden müÅŸteriyi dışarda tutan bir anlayış hakimdir. Bizdeki hedef kitle ise kısıtlı ekonomik imkanların sınırladığı, kaliteden taviz vermeye hazır harcama gruplarıdır. Yurt dışında outlet AVM’ler için ÅŸehir merkezinden uzak semtlerin tercih edilmesi fiyat avantajı saÄŸlayan en önemli etken iken, bizim ülkemizdekiler ÅŸehir merkezlerinde yer aldıkları için fiyat avantajını sadece farklı kalite seviyesindeki özel üretim sayesinde gerçekleÅŸtirmekteler.
Bu genel tabloda, kaliteyi düÅŸüren üretici gibi gözüküyor deÄŸil mi?
Madalyonun diÄŸer yüzünde; güçlü gıda perakendecilerine fazla yansıtılamayan ama piyasada sık dile getirilen tedarikçi ÅŸikayetleri yer alıyor.
Brüt kâr marjlarının perakendeciye göre, markaya göre, kategoriye göre, ödeme vadesine göre, piyasa ÅŸartlarına göre deÄŸiÅŸkenlik gösterdiÄŸini hatırlatarak örnek bir ÅŸikayeti dillendireyim:
“Pazarlık aÅŸamasında; bir gıda perakendecisi diyor ki, ‘Ben bu ürünü yüzde 42 brüt kâr marjı ile satmalıyım. Ve piyasadan da pahalı kalmamalıyım. Bunun için hem diÄŸer satış noktalarından oldukça ayrıcalıklı ÅŸartlara sahip olmalıyım hem de rakiplere benden daha düÅŸük fiyata satacak imkan tanınmamalı’ teklifi ile müzakereler baÅŸlıyor.”
Åžimdi önce bunun nasıl bir kâr marjı olduÄŸunu halk diliyle ifade edeyim. Yüzde 42 brüt kâr marjı demek, alış fiyatına yüzde 72 kâr ilavesi demektir.
EÄŸer güçlü perakendeciye itiraz edilemiyorsa B planı devreye sokulmalıdır.
O da; her ilin güçlü yerel perakendecilerine, bakkal ve küçük esnafına gönderilen ürün ambalajlarına makul kâr içeren perakende fiyat etiketleri basılmasıdır. Bunu yakın geçmiÅŸte süt ürünlerinde baÅŸarı ile uygulayan markalar vardı. BahsettiÄŸim satış noktaları tarafından da memnuniyetle kabul görüyordu. Marka açısından ürünün nerde en çok satıldığı deÄŸil, toplamdaki kondisyonu önemlidir. Raftaki yüksek fiyat pazar payı kaybı demektir. Hem bunu önlemek hem de enflasyonla mücadelede aktif olunduÄŸunu göstermek açısından bu aşırılığa izin verilmemelidir.
Sonuç olarak; sırf muhalif olmak adına ‘kamusal denetimleri önemsiz göstermek’ problemin daha da büyümesine katkı yapar. Fedakarlığı sadece tüketicinin ve küçük esnafın yapması adil deÄŸildir. ÇoÄŸunluk geçim mücadelesi verirken aynı ortamı fırsata çevirmek isteyenler de mutlaka engellenmelidir.
Ercüment Tunçalp
Yazarımızın bu yazısı Retail Türkiye Dergisi’nde 07 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.