Tahmas Kurumsal Danışmanlık - İnsana Dair

Ä°nsana Dair

Son bir hafta içerisinde yaÅŸadığımız tüm tartışmalar dönüp dolaşıp bir noktada kilitleniyor ve her defasında olduÄŸu gibi yine çözümsüzlüÄŸe doÄŸru yol almayla nihayete eriyor

Romalı ozan Terentius'un 'Homo sum: Humani Nihil A Me Alienum Puto' (Ben bir insanım ve insana dair hiçbir ÅŸey bana yabancı deÄŸildir) sözleri ülkemizde yaÅŸadıklarımızı anlamlandırmak adına insan faktörüne bakmamız gerektiÄŸi konusunda yol gösterici olabilir. Son bir hafta içerisinde yaÅŸadığımız tüm tartışmalar dönüp dolaşıp bir noktada kilitleniyor ve her defasında olduÄŸu gibi yine çözümsüzlüÄŸe doÄŸru yol almayla nihayete eriyor.

Sondan baÅŸlayalım, Van depreminden sonra ülkemizin birinci derece deprem bölgesi olduÄŸunu unutmuÅŸtuk, arada yaÅŸanan depremlerden ziyade Ä°stanbul'da olabilecek bir deprem zaman zaman üzerinde durulan bir konu olarak gündeme gelebiliyordu. Ä°ÅŸin ilginç kısmı son günlerde Ä°stanbul depremini konuÅŸmak için bile bir baÅŸka konuya Ä°stanbul'da yapılması planlanan kanala baÅŸvuruluyordu.

Önce Manisa'nın Akhisar ilçesinde Marmara bölgesindeki bazı illerden bile hissedilen bir deprem meydana geldi, tam deprem yeniden gündemimize girmiÅŸken bu kez çok daha sarsıcı ve bir o kadar da üzücü etkileri olan Elazığ ili Sivrice ilçesindeki 6,6'lık deprem ile ülke olarak neye uÄŸradığımızı ÅŸaşırdık. Bu kez durum çok daha ciddiydi ve ülke olarak doÄŸal bir afet karşısında bir araya gelme feraseti göstermemize karşın yine de çatlak seslerin varlığı can sıkıcıydı. Sosyal medyanın hayatımız içerisinde belki de en tuhaf ve yaralayıcı olduÄŸu zamanlardan birini, deprem vesilesiyle bir kez daha yaÅŸamış olduk. Ä°nsani duygular yerine ırkçılığı seçenler, acılar üzerinden klavye ÅŸarlatanlığı yapanlar kadar böylesi zamanlarda ucuz kahramanlığa soyunan yorumcular, muhabirler de gözlerden kaçmadı!

Ä°çinde yaÅŸadığımız ülkenin birinci derece deprem bölgesi olmasına karşın yapılan binaların söz konusu bu gerçeÄŸi göz ardı edecek biçimde inÅŸa edilmeyi sürdürüyor olması, tam anlamıyla bir aymazlık örneÄŸidir. Kendi kiÅŸisel zevklerimiz uÄŸruna oturmakta olduÄŸumuz binalarda yasal düzenlemelere aykırı olarak yapılan bütün düzenlemeler hakkında yeniden düÅŸünmek durumundayız. Bu ülkede evleri, dükkanları daha düzgün olsun diye kolonları kesen bir zihniyetin bulunduÄŸu gerçeÄŸini bu vesile ile bir kez daha hatırlamalı ve bu konuda çok daha hassas davranmalıyız. Tabii bir de iÅŸin yapılması ile denetlenmesi meselesi var ki iÅŸte tam bu nokta yazımızın baÅŸlığındaki insana dair sıkıntılarımızın temelini oluÅŸturuyor. Çünkü burada sistemsizliÄŸin kendi içerisinde sistem haline dönüÅŸtürülmesi kadar ahlaki normlarda yaÅŸanan erezyonun da büyük etkileri kendisini hissettiriyor. Sonuç ise kurallarına uygun olarak inÅŸa edilmeyen binalar, yıkılan hayatlar, kaybolan umutlar olarak hepimize yansıyor.

Gıdalardaki kimyasallar ile tağşiş tartışması

Tarım ve Orman bakanlığının yayınladığı liste sonrasında taÄŸÅŸiÅŸ ve taklit alışkanlığının bu topraklarda eski olduÄŸunu belirten bir yazı yazmıştım. Yazının ardından bir firma yetkilisinden taÄŸÅŸiÅŸ ile ilgili hazırlanan listeye iliÅŸkin olarak eleÅŸtirileri olduÄŸunu belirten bir mail aldım ve kendilerine haksızlık yapıldığını, tam da yukarıda belirtmiÅŸ olduÄŸumuz insan etkisi ile bazı yanlışlıklara kurban gittiklerini belirtiyorlardı. Gıdada hile yapan firmaları konuÅŸurken bu kez gelen haberde "Türkiye'de tüketilen biber, domates ve salatalıkların yüzde 15'inin zehirli" olduÄŸu belirtiliyordu. Soframızdaki tehlike pestisit raporuna göre yapıldığı iddia edilen tüm denetlemelere raÄŸmen gıda üretiminde kullanılan aşırı kimyasal kullanımının yansımaları, çoÄŸu kez biz farkında bile olmadan hayatlarımızı zehirlemeyi sürdürüyor. Ä°ÅŸin bir diÄŸer ilginç kısmı ise yurtdışına özellikle de Rusya'ya gönderdiÄŸimiz ürünlerimizin sık sık geri gönderilmesi. Son olarak 23 Ocak tarihinde Kaluga gümrüÄŸüne giren Türk menÅŸeli 39,5 ton mandalinada Akdeniz sineÄŸi tarım zararlısı bulunduÄŸu için geri gönderildi. Geri gönderilen ürünlerin ülke içinde satılmadığını söyleyebilir miyiz ne dersiniz?

Uluslararası döner federasyonu baÅŸkanı merdiven altı dönerde yapılan hileler ile ilgili olarak 'çamaşır suyu ile yıkanan tavuk döner' ifadelerini kullandı. Bunun karşısında Tarım bakanı ise ÅŸova dönük açıklamalar olduÄŸunu ve denetlemelerin tam gaz sürdüÄŸünü dile getirdi. Satılamayan dönerin ertesi gün yıkanarak yeni takılan dönerin içerisine boca edildiÄŸi gerçeÄŸini göz ardı etmeden ve satış fiyatlarını da göz önünde bulundurarak söz konusu meseleyi tartışmak durumundayız. Buradaki tartışma ise yine insan faktörünü unutup olan bitenin sanki ideal bir çizgi üzerinde yürüdüÄŸü anlayışı ile yapıldığı için daha baÅŸtan kaybetmeye mahkum gibi gözüküyor.

Üniversitelerde yemek zammı tartışması sürüyor

GeçtiÄŸimiz yılın son günlerinde Ä°stanbul üniversitesindeki yemek zammı tartışması gündeme oturmuÅŸ ve öÄŸrencilerin son derece baÅŸarılı uygulamaları ile üniversite yönetimi zamda geri adım atma yoluna gitmiÅŸti. Bu kez benzer bir haber BoÄŸaziçi üniversitesinde okuyan bir öÄŸrenciden tarafıma iletildi. Seslerinin duyulmasını ve son iki buçuk yıl içerisinde üçüncü kez yapılan yemek zammının geri alınmasını talep ediyorlar. ÖÄŸrenciler, yaÅŸadıkları sıkıntıların yönetim kademelerindeki hocaları tarafından görülmesini ve bu doÄŸrultuda kendilerine yaklaşılmasını istiyorlar.

Bitmeyen tartışma haline dönüÅŸen akademik teÅŸvik uygulaması

Ahmet DavutoÄŸlu'nun baÅŸbakanlığı döneminde uygulamaya sokulan akademik teÅŸvik yönetmeliÄŸi ile her yıl üniversitedeki öÄŸretim üyelerinin bir yıl boyunca yapmış oldukları etkinlikler üzerinden maaÅŸlarına ek olarak teÅŸvik yapılması, her geçen yıl biraz daha fazla sarpa sarıyor. YÖK var olan uygulamayı neredeyse her yıl yeniden gözden geçirmek suretiyle deÄŸiÅŸtirme yoluna gidiyor. Tıpkı yukarıdaki diÄŸer bütün konularda olduÄŸu gibi burada da insan faktörümüzdeki olumsuzluklar kendisini göstermekte ve belki iyi niyetle baÅŸlatılan fakat suistimal edilen bir uygulama var karşımızda. TeÅŸvik uygulaması beraberinde akademik yükseltme kriterleriyle birlikte bütün akademik hayatı puan toplamaya ve bunun karşısında teÅŸvik alma uygulamasına yöneltti. Burada iÅŸini hakkıyla yapan ve söz konusu uygulamalara tamah etmeyenleri kastetmiyorum. Fakat sistemi bu doÄŸrultuda kullanarak uluslararası/ulusal kongreler düzenleyenler, uluslararası/ulusal dergileri hayata geçirenler ve yine benzer biçimde uluslararası/ulusal kitap bölümleri için giriÅŸimlerde bulunanlar giderek çoÄŸaldılar. YÖK bunlara karşı hamleler geliÅŸtirip teÅŸvik yönetmeliÄŸini deÄŸiÅŸtirdikçe, buraya yönelenler de yeni hamleler ve atılımlar gerçekleÅŸtirmekten geri durmadılar.

TeÅŸvik meselesi giderek para vermemek için garip uygulamaların beraberinde getirilmesine de yol açtı. ÖrneÄŸin uluslararası yayın tanımında sadece beÅŸ yıl ve Türkçe dışındaki dillerde 20 yayım yapmak gibi tuhaf ÅŸartlar getirilirken bu kez Türkçe yayım yapmak zorunluluÄŸu göz ardı edildi. Kendi dilini itibarsızlaÅŸtırmak ancak bu kadar mümkün olabilir ve kendi akademisyenine güvenmemek de yine bu kadar tuhaf uygulamaların önünü açabilir. Doçentlik jürilerine giren bir profesör Yöksis sisteminde lisans, yüksek lisans ve doktora mezuniyetleri giriÅŸi yapılmadığında bütün süreci kendisi halletmek zorunda. O kurumlardaki bu iÅŸi yapmakla görevli olan kiÅŸiler iÅŸlerini iyi yapmadıkları için ceremesini baÅŸkaları çekiyor.

Belki de ülkemizi ve ülke insanımızı açıklayan anahtar kelimelerden bir tanesi iÅŸini yapmamak ve yapmadığı halde bunun sorumluluÄŸunu hissetmemek. Hallederiz olmazsa uydururuz yaklaşımı gerek bireysel hayatlarımızı gerekse de toplumsal hayatımızı kemiriyor ve her geçen gün biraz daha fazla eyyamcılık üzerinden çürümeyi hızlandırıyor.  

 

T24 Bağımsız Ä°nternet Gazetesi [ http://t24.com.tr ] Yazarlarından Ahmet Talimciler [ E-mail: talimciler@hotmail.com ] tarafından 27 Ocak 2020 Tarihinde Kaleme alınmıştır.


PaylaÅŸ

WhatsApp İletişim Hattı