Tahmas Kurumsal Danışmanlık - Bir Haftada Piyasada Olanlar

Bir Haftada Piyasada Olanlar

Günümüzde konvertibilite[i] bir ülke parasının hiçbir engelle ya da kısıtlamayla karşılaÅŸmaksızın o anda geçerli olan kurdan bir yabancı paraya çevrilebilmesi demek. ÖrneÄŸin 1.000 TL’yi verdiÄŸinizde bankalar size karşılığında istediÄŸiniz yabancı parayı o anda geçerli olan kurdan vermek durumundalar. Ya da tam tersine elinizdeki 1,000 Doları veya Euro’yu verdiÄŸinizde bankalar size o anda geçerli kurdan karşılığı olan TL’yi ödemek zorundalar. Günümüzde konvertibilite bu anlama geliyor. Türkiye 1990 yılında konvertibiliteye geçti ve TL konvertibl para birimi haline geldi. Bunun sonucu olarak Türkiye’de bankalar döviz getirene o gün geçerli olan kurdan TL veriyor veya TL hesap açabiliyor, ya da TL’si olup da döviz almak isteyene yine o gün geçerli olan kurdan döviz veriyor veya döviz hesabı açabiliyor.

 

Swap, en basit tanımıyla; varlıkların, faizlerin, dövizlerin deÄŸiÅŸ tokuÅŸ edilmesi anlamına gelen Ä°ngilizce bir kelime. Finansal piyasalar ve döviz açısından bakarsak;  dövizin aynı anda ve tek iÅŸlemle farklı vadelerde alım/satım iÅŸlemini ifade ediyor. Bu ifadeleri, sayısal olarak ve basitleÅŸtirerek (faizi, vadeleri, takası ve alım satım kur farklarını da ihmal ederek) örneklendirelim.   

 

Diyelim ki TL’nin deÄŸer kaybedeceÄŸini düÅŸünen bir yabancı 1.000 Dolarını bir Türk Bankasına mevduat olarak yatırıyor ve aynı bankadan bu parayı teminat gösterip o günkü kurdan (5,00 diyelim) 5.000 TL borç alıyor. Diyelim ki bu yabancı aynı gün aldığı bu borçla hemen 1.000 Dolar alıp yine aynı bankaya 1.000 Dolarlık mevduat daha yapıyor. Bu durumda bu yabancı 1.000 Dolar getirerek bankada 2.000 Dolarlık hesap açmış ve 5.000 TL borçlanmış oluyor. Bir hafta sonra kur 5,50 TL’ye çıkmış olsun. Bu durumda bu yabancı 2.000 Dolarlık mevduatını bu yeni kurdan (5,50 TL) bozarak karşılığında 11.000 TL elde edecek demektir. Bu paradan 5.000 TL’lik borcunu ödeyince elinde (11.000 – 5.000 =) 6.000 TL kalır. Bunu o günkü kurdan Dolara çevirince (6.000 / 5,50 =) 1.090 Doları olacak. Özetle bu yabancı 1.000 Dolar getirerek bir haftada 90 Dolar kazanmış olacaktır. Bir haftada yüzde 9 kazanç çok yüksek bir kazançtır.

 

Türkiye, bu yüksek kazançları önlemek için TL’ye eriÅŸime kısıtlamalar getirerek bu iÅŸlemleri önlemeye ve kurdaki yükselmeyi denetlemeye çalıştı. Bu kısıtlamaları aÅŸmak ve TL bularak yeniden koydukları dövizleri alıp çıkmak isteyen bu sefer yabancılar ellerindeki hisse senetlerini ve Türk tahvillerini satmaya baÅŸladılar. Bu durumda hisse senetlerinin fiyatları düÅŸtü, borsa çöktü, tahvil fiyatları düÅŸtü ve (ters yönlü iliÅŸki nedeniyle) tahvil faizleri hızla yükseldi.

Sonuçta Dolar kuru, hala yüksek olmakla birlikte, bu eylemin baÅŸladığı düzeye göre düÅŸtü ama bunun maliyeti borsanın çökmesi ve tahvil faizlerinin artması oldu. Daha da önemlisi Türkiye, istendiÄŸi zaman TL ile diÄŸer paraları deÄŸiÅŸtirmediÄŸi için TL’nin konvertibilitesi uluslararası finans piyasalarında sorgulanmaya baÅŸladı.

 

Akla ÅŸu soru geliyor: TL böylesine bir spekülatif atak altındayken Türkiye bu saldırıya karşı ne yapmalıydı? Bu soruya yanıt ararsak yanlış yola gireriz ve çıkışımız muhtemelen ÅŸark kurnazlığına dönük geçici ve yanlış bir yol olur. DoÄŸruyu bulmamız için soruyu ÅŸöyle sormamız gerekiyor: Türkiye ve TL niçin böyle bir spekülatif ataÄŸa maruz kaldı?

 

Her ÅŸeyden önce dünya ekonomisinde beklentilerin olumsuz bir yön alması ve bunun etkisiyle Fed’in ve AMB’nin kısa sayılacak sürede karar deÄŸiÅŸtirerek faiz artırımlarını ve parasal sıkılaÅŸtırmayı ertelemeleri para piyasalarını ciddi dalgalanmalarla karşı karşıya bıraktı. Böyle bir durumda yerel piyasada ek sorunlar yaratmayarak risklerin artmasını önlemek gerekir. Oysa Türkiye, Mart sonunda yapılacak yerel seçimleri bir genel seçim havasına sokarak riskleri artıracak bir çok eylem ve söyleme imza attı. Bunun sonucunda riskler hızla arttı. 18 Mart’ta 310’a gerilemiÅŸ olan CDS primi[ii], 20 Mart’ta 334’e, 22 Mart’ta 397’ye, 26 Mart’ta 417’ye ve 28 Mart’ta 475’e fırladı. Bu risk artışı yeniden makul düzeylere gerilemezse faizler artmaya devam edecek. Sonuçta riskleri önlemek yerine riskleri artıracak bir eylemler ve söylemler dizisiyle devam etmeyi seçen Türkiye, çoÄŸu kez olduÄŸu gibi nedeni ortadan kaldırmaya yönelik hamleleri yapacak yerde sonuca müdahale etmeye yönelerek borsayı çökertmek, faizleri yükseltmek gibi ağır bedeller ödemek durumunda kaldı.  

 

Geçen haftada yaÅŸananlar sonucunda finansal piyasalardaki göstergeler ÅŸöyle bir görünüm sergilemiÅŸ oldu.

 

Gösterge

22.03.2019

29.03.2019 Sabah 8,50

DeÄŸiÅŸim (%)

USD/TL Kuru

5,7593

5,5956

-2,8

Gösterge Faiz (%)

18,58

21,21

14,2

BIST 100

99.835

92.120

-7,7

CDS Primi

397

455

19,6

 

GörüleceÄŸi üzere Türkiye, USD/TL kurunu düÅŸürdü ama bunu bütün diÄŸer piyasa göstergeleri bozma pahasına yapmış oldu. Doları düÅŸürmenin maliyeti borsayı çökertmek, faizleri yükseltmek ve risk primini tırmandırmak oldu. Oysa riskleri düÅŸürecek adımlar atılsaydı aynı sonuca (hatta belki daha iyi bir sonuca) diÄŸer göstergeleri bozmadan ulaşılabilecekti.

 

21’inci yüzyılda piyasa, tanzim satışlarla, polisiye önlemlerle yürütülebilecek bir yer deÄŸildir. Hele hele finansal piyasalar bu tür kısıtlamalara, düzenlemelere kesinlikle uygun yerler deÄŸildir. Bu iÅŸler güven ve itibar iÅŸidir. Güven bir kez sarsıldığında bir daha o piyasalarda normal koÅŸullarda iÅŸ yapmak çok kolay deÄŸildir.

 

Özellikle yaÅŸanan sert rekabet nedeniyle dış finansmana ulaÅŸmanın zorlaÅŸtığı bir dönemde Türkiye için gelecekteki referansları yönünden ilave zorluklara yol açacak bir hafta yaÅŸandı. Bütün bu hamlelerin yarattığı imaj bozulması, itibar zedelenmesi, güven kaybının bize nelere mal olacağını ileride daha net göreceÄŸiz.



[i] Konvertibilite; Fransızca bir kelime ve çevrilebilme, dönüÅŸtürülebilme anlamına geliyor. Eskiden kâğıt paralar altın karşılığı basılırdı. Konvertibilite bir kâğıt paranın altına dönüÅŸtürülebilmesi demekti. Yani elinde kâğıt para olan her kiÅŸinin o parayı verip karşılığında Merkez Bankası’ndan teorik olarak o paranın karşılığı kadar altını isteme hakkı vardı. Zaman içinde paralardan altın karşılığı kalkıp paralar karşılıksız kalınca konvertibilite de karşılıksız kaldı. 1980’lerde bu kez sermaye hareketleri serbest kalmaya baÅŸlayınca konvertibilite de anlam deÄŸiÅŸtirdi.

 

[ii] CDS (Credit Default Swap); bir kiÅŸi ya da kuruluÅŸun, kredi sahibinin karşılaÅŸabileceÄŸi alacağın ödenmemesi riskini belirli bir bedel karşılığında üstlenmeyi kabul etmesinin bedelidir. Bu çerçevede bir anlamda sigorta gibi çalışır. Yunanistan devletinin borçlanma tahvilini alan bir kurum düÅŸünelim. Bu kurum bu tahvil karşılığında Yunan devletine belirli bir faiz karşılığında belirli bir süre için kredi vermiÅŸ olur. Vade sonunda tahvili verecek ve anaparasını, birikmiÅŸ faiziyle birlikte geri alacaktır. Diyelim ki bu kurum Yunanistan’ın bu tahvilin bedelini geri ödeyeceÄŸinden endiÅŸe duyuyor olsun. Bu durumda bu kurum bu tahvili CDS iÅŸlemi yapan kuruluÅŸa götürecek ve ona belirli bir bedel ödemek suretiyle Yunan devletinin vade sonunda ödememesine karşılık CDS ÅŸirketinin ödemesi garantisini satın alacaktır. Ä°ÅŸte bu kurumun CDS ÅŸirketine ödediÄŸi prime CDS primi (risk primi) deniyor. Bir ülkenin ya da ÅŸirketin CDS primi ne kadar yüksekse borçlanma maliyeti de o kadar yüksek demektir. Çünkü bu prim ister istemez faize yansımaktadır.

http://www.mahfiegilmez.com/

 

 

 

 


PaylaÅŸ

WhatsApp İletişim Hattı