Tahmas Kurumsal Danışmanlık - Doğa Uyarıyor

Doğa Uyarıyor

Ä°nsanoÄŸlunun doÄŸayla baÅŸa çıkabilme ve uzun mücadeleler sonucunda onu, kontrolü altına alabilmesinin ardından on dokuzuncu yüzyılda baÅŸlayan yepyeni bir sürecin izleri bugün daha fazla hissediliyor. SanayileÅŸme adı verilen ve dünyanın yaÅŸadığı bütün deÄŸiÅŸimlerden çok daha etkili olan dönemle beraber baÅŸta nüfus olmak üzere çok büyük dönüÅŸümler meydana gelmiÅŸtir. 1800’lü yıllara kadar sadece bir milyar düzeyinde olan dünya nüfusunun, 1800 ila 1900 yılları arasında iki milyara ve 1900 yılından bugüne kadar 7.4 milyara ulaÅŸmasının yarattığı etkilerin boyutlarını bugünlerde çok daha fazla hissediyoruz. Temiz su havzalarının kirletilmesinden baÅŸlayarak, ormanların yok edilmesine kadar devam eden ve tüketimin doyurulmaz açlığının yarattığı tahribat her geçen gün daha da artmaktadır.

Atmosfere salınan sera gazı salınımlarının kontrol altına alınabilmesinin, yaÅŸanan tahribatın azaltılabilmesinde etkide bulunabileceÄŸini ön gören 1997 yılındaki Kyoto protokolünün üzerinden yirmi koca yıl geçti. Bu dönemde dünya nüfusunun önde gelen iki ülkesi olan Çin ve Hindistan’daki araç kullanım sayısı hızla yükseldi ve çevre tahribatı büyüyerek devam etti. Halen tüm dünyada yaÅŸanan iklim deÄŸiÅŸikliÄŸine dair öngörülere bakacak olursak, hepimizi geçmiÅŸte olduÄŸundan çok daha sıcak geçecek günler bekliyor. Bir baÅŸka deyiÅŸle muhtemelen her yıl bir önceki yılda yaÅŸadığımızdan çok daha sıcak ve çok daha bunaltıcı bir iklimsel döngü ile karşı karşıya kalacağız. Bunun yanı sıra deÄŸiÅŸen iklim döngüsü baÅŸta giyim kuÅŸamımız olmak üzere, çalışma hayatlarımızdan kentlerimizin gittikçe daha fazla sorunla baÅŸ etmek durumunda kalacağı bir yapıyı beraberinde getirecek. Küresel bir sorun olarak iklim deÄŸiÅŸikliÄŸinin yarattığı etkiler dünyanın her köÅŸesinde farklı boyutlarda ve çok baÅŸka ÅŸekillerde etkilerde bulunacak. Peki bu noktada biz ülke olarak tüm bu olup bitenlerin neresinde yer alıyoruz?

Çevreyle olan iliÅŸkisi son derece ÅŸekilsel olan ve anlık kararlar üzerinden gelen bir kültürün çocuklarıyız. Bu açıdan geçmiÅŸte su ile toprağın buluÅŸmasını saÄŸlayabilecek bir yaÅŸam ÅŸekli ile hayatlarını sürdüren atalarımızın tersine ‘beton’laÅŸma ile beraber bu durumu tersine çevirmeyi çok ama çok iyi baÅŸardık! Kontrol altına aldığını zannettiÄŸimiz derelerin farklı zamanlarda kendilerini hissettirdiklerini her nedense bir türlü anlamak istemiyoruz. Tıpkı insanoÄŸlunun olduÄŸu gibi doÄŸanın da bir hafızası olduÄŸunu ve siz istediÄŸiniz kadar yatağını deÄŸiÅŸtirdiÄŸinizi zannedin, suyun bir gün tekrar o yatağı bulduÄŸu gerçeÄŸini ise acı ile tecrübe etmeyi sürdürüyoruz. Popülist politikalar uÄŸruna dere yataklarına, su havzalarına yaptırılan evlerin, sel ile birlikte can ve mal kaybına yol açmasının ardından ise timsah gözyaÅŸları akıtıyoruz.

Ülkemizin bütün belediyecilik faaliyetinin baÅŸ göstereni olarak yol ve kaldırım çalışması yapmak gelir. Ama bu mühendislik harikası yollarımız, en ufak bir yağışın sonucunda ortaya çıkacak olan suların birikmesi ile sonuçlanır. Öyle afet diyebileceÄŸimiz yağışlardan söz etmiyorum, bu ülkede paralarımızın en fazla gömüldüÄŸü alanların bu kadar çok sular altında kalmasını sadece kader ile açıklayabilir miyiz sizce? Yoksa kötü plan ve programcılıktan baÅŸlayarak, kentte dair zihinsel algılarımızın son derece dar ve üstünkörü olmasının da bu olup bitenlerde bir etkisi var mıdır? YaÅŸadıklarımızın kontrol, suiistimal ve vicdan boyutlarını ise takdirlerinize bırakıyorum. Sadece denizi doldurmakla veya yeni yollar, metrolar yapmakla iÅŸin çözülmediÄŸi gerçeÄŸini artık görmek durumundayız. YaÅŸadıklarımızı anlamlandırmak için bir baÅŸka ülkenin kentinde olup bitenlerden örnek vermek suretiyle, durumu açıklamaktan vazgeçmeliyiz. Standartlar evrenseldir ve biz, kendi insanlarımızın mutlu, rahat, saÄŸlıklı bir ortamda huzur içerisinde yaÅŸayabilmesinin koÅŸullarını yarattıktan sonra olan bitenlerdeki dahlimiz açıklama yoluna gitmeliyiz.

DeÄŸiÅŸen iklim koÅŸullarının son on yıl içerisinde özellikle yaz aylarında yaÅŸanan sel felaketleri ile birlikte bıraktığı tahribatın boyutları her geçen yıl biraz daha fazla artmaya baÅŸladı. Her ne kadar ‘malın canın yongası’ olduÄŸunu söylesek de mallarımıza gelen tahribatı çözebiliriz. Buna karşın kaybettiÄŸimiz canlarımızı ise geri getiremeyiz. YaÅŸadığımız her büyük olay sonrasında konunun uzmanlarının görüÅŸlerinin alınması adettendir. Telefon baÄŸlantısı ile veyahut canlı yayınlarda bu uzmanlar, yaÅŸananların nedenlerinden baÅŸlayarak çözümlerine kadar bir dizi açıklamalarda bulunurlar. Ve her nasılsa biz bu uzmanların söylediklerini kısa süre içerisinde unutup tekrar bildiÄŸimiz o ‘sıradan’ hayatlarımızın rutinlerine kendimizi kaptırmaya devam ederiz. Sokaktaki insanın böyle davranmasını anlamlandırabilirsiniz ancak yönetsel refleks bunun tam tersine bir ÅŸekilde iÅŸlemeli ve gereken yasal düzenlemeler, bu doÄŸrultuda devreye sokulmalıdır.

Küresel bir iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi uyarısı karşısında baÅŸta çevre ve ÅŸehircilik bakanlığımız olmak üzere, yerel yönetimlerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz üzerlerindeki ölü toprağını atmak durumundadırlar. DoÄŸanın uyarıları karşısında adım atmakta geciktiÄŸimiz takdirde önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla sel ve sel sonrası ortaya çıkan görüntülerle ilgili haberler üzerinde konuÅŸmaya devam edeceÄŸiz. Sel sularının yerel yönetimlerin hangi partiye ait olduÄŸu ile bir ilgisi bulunmuyor baÅŸka bir deyiÅŸle yaÅŸananları ne bir kentin yönetiminin beceriksizliÄŸi ile ne de bir diÄŸer kentin yaÅŸadığını takdiri ilahi ÅŸeklinde açıklayamayız. DoÄŸayla uyum içerisinde kentler inÅŸa etmeyi öÄŸrenmek durumundayız, hayatlarımızı da bu doÄŸrultuda yeniden gözden geçirmeli ve bu yeni koÅŸullara çocuklarımızı adapte etmeliyiz. Kaldırımda yüzen kiÅŸinin görüntüsü ne ilk ne de son olmayacak gibi gözüküyor, bu açıdan yaÅŸadıklarımızı doÄŸru analiz etmek ve buna göre davranış deÄŸiÅŸiklikleri geliÅŸtirmek zorundayız. Mühendislik harikası yol ve kaldırımlarımızdan baÅŸlayarak topyekûn bir dönüÅŸüme ihtiyacımız bulunuyor. Betonseverlikten hızla doÄŸaseverliÄŸe ve yeÅŸilin önemine hassasiyet gösteren bir anlayışa geçmeliyiz. DoÄŸayı/Kenti/Ülkeyi Ben mi? Kurtaracağım anlayışının karşılığını evet diye vermeye baÅŸladığımız anda çevre bilincimiz daha farklı bir noktaya ulaÅŸmaya baÅŸlayacaktır.

T24 Bağımsız Ä°nternet Gazetesi [ http://t24.com.tr ] Yazarlarından Ahmet Talimciler [ E-mail: talimciler@hotmail.com ] tarafından 20 Temmuz 2017 Tarihinde Kaleme alınmıştır.


PaylaÅŸ

WhatsApp İletişim Hattı